Dünyada ekolojik gıda pazarı her geçen yıl hızla genişliyor. Tarıma ve tarım politikalarına ekolojik dengeler açısından olduğu kadar sosyal anlamda da olumlu bir ivme kazandıran ekolojik tarım gerek toprağın biyoçeşitliliğinin zenginleşmesi gerekse sürdürülebilirliğin sağlanmasında önemli adımlar atılmasını sağlıyor.
Bugün dünyada 17 milyon hektar alanda ekolojik tarım yapılıyor. Dünyada ekolojik tarımın yaygınlaşması, ekolojik tarım pazarında da ulusal standartların değişmesi, önemli gıda üreticilerinin ve hipermarketlerin pazara girmesi, yeni pazarlama şekillerinin oluşması ve mevzuatın gelişmesi gibi pek çok değişimi de beraberinde getiriyor.
Yabancı genler eklenen gıdaların uzun vadede nasıl etkileri olacağı yeterince araştırılmış değil. | Eylül ayında İstanbul’da gerçekleştirilen Gıda Konferansı kapsamında dünyada ve Türkiye’de ekolojik gıda ticaretinin tartışıldığı bir panel düzenlendi. Prof. Uygun Aksoy’un yönettiği panelde Prof. Dilek Boyacıoğlu, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Victor Ananias ve ekolojik ürün pazarlayan bir firmanın ortaklarından Murat Denizel dünyada ve Türkiye’de ekolojik gıda pazarının yerini tartıştılar.Prof. Dilek Boyacıoğlu dünyada ekolojik gıda üretiminin artışındaki nedenlerin başında |
Avrupa’daki yükselişin nedenleri arasında dioksin ve deli dana krizi geliyor. Ancak Prof. Dilek Boyacıoğlu, dünyada ve Türkiye’de ekolojik gıda ticaretinin geleceğini değerlendirirken AB’de yaşanan bazı gelişmelere dikkat çekiyor. "ABD’de 2001 yılında 26 milyar USD’lik ekolojik ürün pazarı vardı. Ekolojik tarım bu ülkede daha çok küçük çiftliklerde yapılıyor. Ancak bu ürünlerin gıda pazarındaki yeri giderek artarken ABD’de geçtiğimiz aylarda yaşanan bir tartışma gelecek için de bir tehdit oluşturuyor. ABD’de, "Ekolojik" etiketi bulunan bir gıdada GMO (genetik olarak değişime uğratılmış ürün) kullanılması gündeme geldi ve bu reddedildi. Ancak gerek tohum şirketlerinin birleşmesi yolunda atılan adımlar gerekse transgenik tohumların çiftçi tarafından çok çabuk kabul edilmesinin yanında, sadece ABD’de GMO’lar için ayrılan alan 80 hektar olduğu düşünülürse GMO’lar ekolojik ürünler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla bir süre sonra GMO’suz tohum bulmak sorun olabilir."
Türkiye'de 100 bin hektarın üzerindeTürkiye’de ise ekolojik pazar henüz çok yeni olmasına rağmen dünyada olduğu gibi çok büyük bir hızla gelişiyor. 1990’da Türkiye’de sekiz çeşit ürün varken, bugün bu ürünlerin sayısı 100’ü buldu. 100 hektarla başlayan ekolojik tarım bugün Türkiye’de 100 bin hektarın üzerine çıkmış durumda.
Türkiye’de 2000 yılı rakamlarına göre 22 milyon USD’lik ihracat yapıldı. İç piyasada bu rakam 3-5 milyon USD’yi geçmiyor. Türkiye’deki toplam gıda ticaretinin 23 milyar USD olduğu göz önünde bulundurulursa bu rakamın ne kadar küçük olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’de ekolojik ürünlere olan talebin yetersizliğinin nedenlerinden biri tüketicinin tercihleri. Prof. Dilek Boyacıoğlu’nun araştırmasına göre, tüketici gıda alırken önce fiyatına bakıyor. Bilindiği gibi gerek konvansiyonel tarımdan ekolojik tarıma geçişte tarlada, gerekse saklama ve ambalajlama gibi maliyet yükselten nedenlerden ötürü ekolojik ürünler, konvansiyonel ürünlere oranla yüzde 30-40 daha pahalı. Türkiye’de sağlıklı ürün almak isteyenlerin sayısı toplam tüketiciler arasında yüzde 15’i ancak buluyor. Bunun nedenlerinden biri de pek çok tüketicinin gıdaların zaten sağlıklı olduğuna inanması. Ekolojik ürünlere talebi etkileyen unsurlardan biri de kente göç etmiş kırsal kökenli pek çok ailenin gıda ihtiyacının büyük bölümünü, kırsal kesimde yaşayan akrabalarından karşılaması.
Oysa ekolojik tarım aynı ekolojik dengelerin korunmasında olduğu gibi üretici açısından da farklı bir ilişkiler ağını beraberinde getiriyor. Ekolojik tarımda, üretici ile tüketici arasında doğrudan bir ilişki kuruluyor, çünkü tüketici ürünün nasıl üretildiği, hangi bölgeden geldiği ve özellikleri konusunda bilgilendiriliyor; ekolojik tarım mantığı öncelikle o bölge insanının taze ürünlerle beslenmesini sağlıyor ve kırsal kalkınmaya katkıda bulunuyor. Bugün ekolojik gıda ticaretinde, gıdaların bir yerden bir yere taşınması sırasında yakılan fosil yakıtlar ve bu yakıtların çevreye verdiği zararlar nedeniyle daha çok yerel üretim-tüketim ilişkisi üzerine duruluyor. Bilinmiyorsa, sorun var
Prof. Dilek Boyacıoğlu’na göre ekolojik tarımın geleceği şöyle olacak:"Az sayıda ama büyük şirketler ekolojik tarımı kontrol edecek. Sertifikasyonu çokuluslu şirketler üstlenecek. Böylece ekolojik tarım sadece bölgesel kalkınma için gündeme gelecek. Eğitim için önemli bir araç olacak."
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Victor Ananias da ekolojik ürünlere sadece pazarlama teknikleri ve üretenler olarak bakmanın eksik bir bakış açısı olduğunu vurguluyor: "Ekolojik üretim felsefesine göre, ekolojik dengenin sürdürülebilmesi, insan sağlığının dünyadaki diğer canlılarla birlikte düşünülmesiyle mümkün. Ekolojik tarım, yüz yıl önce Almanya’da Rudolf Steiner’in bir ideal uğruna ortaya attığı bir fikirdi. Şimdi dergi kapaklarında, saksının içinde paralar veren bir bitki olarak ele alınıyor. ‘Ekolojik tarım patlıyor’ deniyor. | ABD'de üretilen mısırın % 70'i artık transgenik |
Uluslararası pazarda yarışmadan önce temelimizi, tohumumuzu ve özümüzü güçlendirmemiz gerek. Ekolojik tarımı, bize sunulan fikirleri, bizim tohumlarımız ve bu toprağın verileriyle birleştirerek yapmak gerek. Ekolojik tarım, bu ülkenin kendi imkanlarını kullanarak kalkınmayı sağlayacağı en önemli alanlardan biri."
"Hipermarketlerin dışında sunulmalı" Ekolojik ürün pazarlayan bir firmanın ortaklarından Murat Denizel ise ekolojik gıdayla ilgili her çabanın ekonomik koşullara dayandığını savunuyor ve tüketicinin talepleri üzerinde duruyor: "Bugün insanlar, kendi konforunu, hayatını nasıl daha sağlıklı ve uzun sürdüreceğini merak ediyor. Ekolojik ürünün ekolojik değerlere oturtulması tartışılmaz bir gerçek. Paranın doğru kazanılıp doğru dağıtılması gerek. Köylere, köylülere ulaşması lazım... Doğru pazarlama tekniklerinin kullanılması lazım. Kayısıyı çuvala koyup satmak ilkelliğinden kurtulup mamul malları üretmemiz gerek. Diğer çalışmalar, tarım ve ticaret hamallığından başka bir şey değil. Patlamayı paranın akışıyla değil, bu işi doğru yaparak ve tüketicinin beğenisine sunmakla sağlayabiliriz. Akademisyen, pazarlamacı, sosyolog, tüketici biraraya gelip bir düzen kurmadıkça olmaz. Bu ülkenin ekolojik tarım alanında ahlaki boyutunda olduğu kadar pazarlama boyutunda da biraraya gelip hareket etmesi gerekiyor."
Ekolojik ürünlerin hipermarketlere kaydırılmasının bir hata olduğunu belirten Denizel, bu yüzden çok değerli ürünlerin depolarda bozulduğunu, raflarda konvansiyonel ürünlerin arasında kaybolduğunu söylüyor ve ekliyor: "Bunun çok saygın bir yolu var; ihtisas dükkanları. Çünkü onlar bu ürünlere gösterilmesi gereken özeni, değeri gösterip, tüketiciyi bilgilendirebiliyorlar. Bu nedenle küçük ihtisas dükkanlarının artması gerek."
Prof. Uygun Aksoy, bugün Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın yetkisinde olan sistemin teorik olarak yönetmeliklerle belirlendiğini belirtiyor. Ancak Prof. Aksoy, uygulamada çok aksaklık olduğuna dikkat çekiyor. "Ekolojik üretim ve ekolojik pazar deyince sadece tarım yöntemleri ve pazarlama tekniklerinden söz etmek yanlış olur. Taşıma, teknik girdi, tohum kullanımı gibi geniş bir boyutu var meselenin... Ekolojik ürünlerin konvansiyonel ürünlere göre daha güvenceli ve disiplinli olduğu doğru. Ancak bugün ekolojik ürün üretenlerin yüzde 99.5’u ilke olarak (kompostuyla, enerji üretimiyle) bütünsel uygulamalardan uzak”
Toplantının sonunda Prof. Uygun Aksoy, Türkiye’de ekolojik ürün pazarının doğru yönde gelişebilmesi için en çok gereksinim duyulan şeyleri sıralıyor: “Öncelikli olarak araştırmalara ve daha çok eğitime ihtiyaç var. Bilgi üretmek, bilgilendirmek ve bütünsellik fikrini yaymak, pazardaki diğer girdilerle hep birlikte yürütülmeli."